Temiz Üretim

Kaynak Verimliliği

Kaynak verimliliği, teknolojik ve endüstriyel gelişmelerin beraberinde getirdiği çevresel zararların artması, yenilenemeyen doğal kaynakların hızla azalması ve kaynakların değerlerinin artması ile imalat sanayinin dünyada rekabetçi konumunun korunması açısından oldukça önemli bir konu haline gelmiştir. Kaynak verimliliği, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından doğal kaynakların sürdürülebilir olarak üretilmesi, işlenmesi ve tüketilmesinin yanı sıra, ürünlerin üretimleri ve tüketimleri esnasında oluşan olumsuz çevresel etkilerin tüm yaşam döngüleri boyunca azaltılması olarak tanımlanmaktadır. Aynı zamanda, geleneksel kirlilik kontrolü yöntemlerinin aksine atık oluşumunu kaynağında önleyerek veya azaltarak üretimden kaynaklanan çevresel etkileri en aza indirmeyi de amaçlamaktadır. Bu şekilde, daha yüksek karlılığın yanı sıra, yeni teknolojilerin gelişmesi teşvik edilerek ve istihdam artırılarak üretimde yenilik ve büyüme potansiyeli açığa çıkarılmaktadır. Üretimde yeni proseslerin geliştirilmesi ve uygulanması ile ekoverimli ürünlerin tasarımı, atıkların geri dönüşümü ve yeniden kullanımı da sağlanmaktadır (Europe EEIG, 2012).


2009 yılında başlatılan; Fransa, Almanya, İtalya, Macaristan, İspanya ve İngiltere’yi kapsayan 6 AB ülkesinde kamu ve özel sektör işbirliği çerçevesinde yapılan “Üretimde Kaynak Verimliliği ve Geri Dönüşüm (REMake)” çalışması ile bu ülkelerde kaynak verimliliği potansiyelleri değerlendirilmiştir. Yapılan çalışmada bahsi geçen AB ülkelerinde; imalat sanayi işletmelerinin maliyetlerinin yaklaşık %40’ının hammadde, bunun da yaklaşık %50’sinin enerji ve su maliyetleri olduğu belirlenmiştir.

Daha önceki yıllarda sanayileşme ile ilgili hedefler öncelikli iken, günümüzde “rekabet gücünü” artırıcı politikalar izlenir hale gelmiştir. Çin ve Hindistan gibi ucuz işgücü maliyetlerine sahip olan ülkelerin yarattığı rekabet baskısıyla karşı karşıya kalan Türkiye imalat sanayi için, rekabet gücüne yönelik politikalar ve stratejiler son derece önem teşkil etmektedir. Türkiye 1980’li yıllardan beri imalat sanayinde büyük aşamalar kaydetmektedir. İmalat sanayinin küresel sanayiye entegrasyonu, kaynakların verimli kullanımı (enerji, hammadde, su), maliyetlerin düşürülmesi, ulaştırma altyapısının ve Ar-Ge faaliyetlerinin geliştirilmesi, nitelikli işgücünün sağlanması, işletme kapasitelerinin artırılması ve çevre dostu üretim politikalarının geliştirilmesi gibi stratejiler belirlenerek ülkemizin rekabet gücü artırılacaktır.


Enerji Verimliliği

Kaynak verimliliği ifade edildiğinde ilk akla gelen enerji, su ve hammadde verimliliğidir. Sanayide sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda ise özellikle enerji verimliliği ön plana çıkmaktadır. Enerji verimliliği, sarf edilen her birim enerjinin daha fazla hizmet ve ürüne dönüşmesi olarak tanımlanabilir (TMMOB, 2008). Enerji verimliliği kavramı ülkemizde işletmeler için her ne kadar soyut olarak algılansa da mali, çevresel ve ekonomik açıdan ciddi getirileri olabilen bir kavramdır.

Enerji verimliliği, enerji kayıplarını önlemek, atıkların geri kazanımı ve değerlendirilmesi, ileri teknolojik prosesleri kullanarak enerji talebinin azaltılması, enerji geri kazanım sistemleri ve daha verimli enerji kaynaklarının kullanılması gibi etkinliği artırıcı önlemlerin bütünü olarak değerlendirilebilir (Şekil 1).


Şekil 1 Enerji verimliliği tedbirleri

Enerjide sürdürülebilirliğin sağlanması; dışa bağımlılığın azaltılmasına, enerji maliyetlerinin ülke ekonomisi üzerindeki yükünün hafifletilmesine ve enerji kaynaklarının verimli kullanımına bağlıdır. Artan enerji talepleri ve fiyatları, birincil yakıt kaynaklar olan fosil yakıtların sürekli olarak azalması, enerji güvenliği ve çevresel etkenler göz önüne alınarak, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için enerji verimliliğine önem vermek gerekmektedir. Bunun anlamı, gelecekte yenilenebilir enerji kaynaklarını çok daha fazla kullanmamız ve enerji verimliliğine daha fazla odaklanmamız gerektiğidir.

Enerjinin verimli kullanımının sağlanmasında en temel gösterge enerji yoğunluğunun düşürülmesidir. Ülkemizde kişi başına enerji tüketimi Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkeleri ortalamasının yaklaşık 1/5’i oranında, enerji yoğunluğu ise OECD ortalamasının iki katı kadardır. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre gelişmiş ülkelerde enerji yoğunluğu 0,09-0,19 arasında iken, ülkemizde 0,38 olması ve azalma eğilimi göstermemesi bu konunun ciddi olarak ele alınması gerektiğini ortaya koymaktadır (Türkay ve Yılmaz, 2013).

İmalat sanayi hem günümüzde, hem de gelecekte artan enerji kullanım miktarı ile ülkenin genel enerji tüketiminde önemli pay sahibi olmaktadır. Ayrıca, sanayide sağlanabilecek tasarrufun ciddi getirileri olacağından, sanayi sektörü enerji verimliliği yatırımları açısından hedef sektör haline gelmiştir (ABB, 2011). Sanayide enerji verimliliği, enerji muhasebesi, kontrol sistemleri, yalıtım, yeni teknolojiler ve endüstriyel süreçler, hammadde özellikleri, ürün çeşitleri ve özellikleri, iklim şartları ve çevresel etkiler, kapasite kullanımı gibi alanları kapsamaktadır.


Hammadde Verimliliği

Geçmişteki eğilimler, küresel kaynak kullanımının tutarlı bir şekilde arttığını göstermektedir. UNEP (2011), 1900 ve 2005 yılları arasında küresel olarak çıkarılan ve kullanılan cevher, mineral, fosil yakıt ve biyokütle miktarının sekiz kat arttığını belirtmektedir. Şekil 2 incelendiğinde maden çıkarma işleminin güçlü bir şekilde artmaya devam ettiği görülmektedir. Bu yakın tarih verilerine göre, 2000 yılından itibaren maden çıkarımı GSYİH'dan daha hızlı bir oranda büyümektedir (UNEP, 2016a; UNEP, 2016b; UNSD, 2015).



Şekil 2 Küresel materyal çıkarma ve küresel GSYİH değişimi, 1970-2015

Mevcut eğilimler, ortalama servete sahip artan küresel nüfusun, malzeme tüketimini ve kullanımını artırmaya devam edeceğini göstermektedir. Çıkarılan maden/malzeme miktarının 2050 yılına kadar 183 milyar tona çıkacağı tahmin edilmektedir. Madenler ve mineraller tükenen kaynaklardır ve çoğu coğrafi olarak yoğunlaşmıştır. Bu kapsamda, bu kıt madenlerin etkin kullanımı ve geri dönüştürülmesi, gelecekteki kullanılabilirlik durumlarına yönelik riskleri ve tehditleri azaltabilir (UNEP, 2015; UNEP, 2016a).

Türkiye, bu kapsamda sürdürülebilirlik ilkelerini büyük ölçüde ulusal kalkınma politikalarına yansıtmaktadır. 10. Kalkınma Planı’nda sanayide çevre dostu tekniklerin kullanılması vurgulanmış, daha verimli üretim gerçekleştirilmesi ve atıkların azaltılması hedeflenmiştir. Ülkemizde, imalat sanayi altında faaliyet gösteren ve özellikle hammadde tüketimleri ve tasarruf potansiyelleri oldukça yüksek olan kimya, tekstil, gıda, ana metal ve metalik olmayan mineral ürünlerin imalatı sektörlerinde hammadde verimliliğine yönelik çalışmalar önem arz etmektedir.

Su Verimliliği

Yeryüzündeki su kaynaklarının miktarı sabit, dağılımı ise düzensizdir. Dünya nüfusundaki hızlı artış ve suya olan taleplerin çeşitlenerek artması, kirlenme ve iklim değişikliği, bu yaşamsal öneme sahip kaynağı özellikle su fakiri ülkeler için stratejik bir konuma taşımıştır. Bu nedenle suyun sürdürülebilir bir kaynak olması için ulusal anlamda su verimliliğini belirleyen stratejiler geliştirilmesi önceliklidir (Greco Initiative & Regional Activity Center, 2007).

Dünyada kıt olan içilebilir su yerine kalitesi daha düşük olan suların sanayide kullanımını yaygınlaştırmak ve teşvik etmek su verimliliği açısından önemlidir. Metal, tekstil, kâğıt, çimento ve cam imalatı gibi çeşitli sanayi sektörleri için düşük kalitede, eczacılıkta ilaç üretimi, bazı gıda ve içecek ürünlerinin imalatında ise içme suyu veya daha kaliteli su kullanımı gibi doğru yerde doğru kalitede su kullanım politikaları geliştirilerek suyun verimli kullanımı sağlanmalıdır (Öztürk, 2011; Yetiş, 2013).

Ülkemizde Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifinin (EU Water Framework Directive) uyumlaştırılması ve uygulanabilmesi için hâlihazırda çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Direktif, su kaynaklarının çevresel ve ekonomik sürdürülebilirliği çerçevesinde yönetilmesini öngörmekte olup, “su tarifelerinin belirlenmesi” politikaları Direktifin bir parçasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla su tarifesi oluşturma politikaları, bu Direktifin özellikle su kullanımının azaltılması ve suyun geri kazanımının özendirilmesi gibi hedeflerine ulaşılması açısından büyük önem taşımaktadır. Mevcut durumda Türkiye’de özellikle su tarifelerinin belirlenmesi açısından AB Su Çerçeve Direktifine tam uyum sağlanmadığından imalat sanayinde yer altı suyu kullanımlarında çok düşük bedelli veya bedelsiz kullanımlar söz konusu olabilmektedir. Ayrıca, bazı işletmeler, su maliyetlerinin çok düşük olması ve bedelsiz su tüketimleri nedeniyle su tüketimlerini düzenli olarak ölçüp izlememekte, su tasarrufu sağlayacak iyileştirmeleri tercih etmemektedir.

Bu çerçevede, imalat sanayinde suyun daha verimli kullanımının teşvik edilebilmesi, su tasarrufuna yönelik iyileştirme uygulamalarının özendirilebilmesi için geliştirilebilecek politikaların ve alınabilecek önlemlerin yanı sıra, imalat sanayinde su tüketiminin etkin bir biçimde düzenlenmesine, denetlenmesine ve gerçek maliyetleri yansıtacak biçimde bedellendirilmesine gereksinim vardır.

Sonuç olarak; Türkiye gibi endüstrileşmesini geç tamamlayan ülkelerin öncelikli sektörlerde strateji ve programları hayata geçirmeleri gerekmektedir. Ülkeler kaynak verimliliği ve sürdürülebilir üretim stratejilerinde başarıya ulaşmak için imalat sanayinde sektörel odaklı yaklaşımları benimsemelidirler. İmalat sanayinde her sektör kaynak kullanımı açısından farklılıklar göstereceğinden ve ülkemiz kaynaklarının sınırlı olmasından dolayı kaynak verimliliği uygulamaları için sektörel bazda çalışma yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda imalat sanayinde temiz üretim çalışmaları önemli bir yere sahiptir (Ashton vd., 2002; Böğürcü, 2012).